18 Mayıs 2013 Cumartesi

''deniz misin, liman mı''


Dün akşamki marifetine baktı sokaktan geçerken göz ucuyla. Aslında tam da bunun için geçiyordu ya sokaktan, yine de pencereden bakıyorsa fark etmesin istemişti.
Karton kalıbı öfkeyle hazırlamıştı dün akşam evde, maket bıçağıyla… Yine aynı maket bıçağıyla iki yıldır çizik çizik yara izleri bıraktığı tahta masanın üstünde… Annesinden işitmediği azar kalmamıştı ilk zamanlar, ama zaman içinde masa tümden ona terk edilmişti.  Annesini komşu kadınla konuşurken duymuştu: ‘’Ergenlik çağı işte, üstüne gitmiyorum artık ben de. Kendi kendine kesip biçiyor bir şeyleri, akşamları hep dışarıda. Eli kolu boya içinde geliyor da, bakkal Mahmut Efendi’nin dediğine göre bi yaramazlığı yokmuş, duvarları boyayıp dururlarmış parfüm kutusu gibi şeylerle…’’

‘’Öf anne’’ demişti, kapıdan başını uzatıp. ‘’Parfüm kutusu ne ya, sprey boya işte!’’
Hafta sonları babasıyla buluştuğunda, özellikle akşam yazıladıkları yerlerden geçirmeye çalışıyordu, tepki verecek mi diye… Beğense, yazılardan biri hakkında iyi bir yorum yapsa hazırdı, söyleyiverecekti ‘’ben yaptım onları’’ diye. ‘’kafalar düşleri kovalar’’ la dalga geçerdi,’’kızları kovala o’lum’’ derdi mesela.   ‘’benim gözüm, senin gözün(*)'' için de saçmalardı bi’şey mutlaka, hele de içtiyse azcık, anlamadan etmeden ‘’mesela benim gözüm, senin gözün olsaydı gelirdin benlen, erkek erkeğe…’’ diye başlardı kendi evini ve yaşadığı hayatı övmeye, annesinin ona ayak uyduramadığından, hayatın kısalığından, her limanda bir sevgili olmalı’dan, ‘’kadınlar ya denizdir, ya liman’’ dan çıkardı.   ‘’Niye böyle ki babam?’’ diye geçirdi aklından, sonra ‘’amaaan’’dedi. Aile, baba falan hikayeydi işte, duvarlara yazıp durdukları şey o bu değil miydi zaten: ‘’Türkçesi çok kaba oldu lan!’’ deyip yırtmıştı hazırladığı kartonu, sonra Tayfun’la İngilizcesini yapmışlardı.  ‘’fuck the sisytem’’i inadına ailelerin oturduğu apartmanların duvarlarına yazmışlardı. 

Bunu,  ‘’deniz misin, liman mı’’ yı babası fark etse, beğense bile söylemezdi ama, ben yazdım diye. Besbelliydi işte kıza yazdığı, hem de penceresinin altına. Babası evden gitmeden önce de ordaydı o kız, kesin hatırlardı; hep kızlardan bahsederken yaptığı gibi  gevrek gevrek gülüp omzundan ittirirdi yine, ‘’kimin oğluuu’’ derdi. İşte bunu dedirtmemek için, annesinin dediğine göre ‘’uçkuru gevşek’’ bir adam olan babasının kadınlardan söz ederken yüzüne yayılan o ebleh ifadeyi görmemek için bile olsa söylemezdi. 
 Ayça’yla hep pencereden haberleşiyorlardı:  Bazen o kadar uzun zaman bekliyordu ki karşıdaki kaldırıma oturup, o pencereye bakarken içinden öyle cümleler kuruyordu ki,  pencereye mi aşık oldum, ardındaki hayatla ilgili kurduğum düşlere, yoksa Ayça’ya mı diye düşünmekten alamıyordu kendini. Babasıyla aralarında mırıl mırıl bir şeyler konuşarak pencereye yaklaştıklarında, korkuyla karışık bir heyecan duyardı: Ayça onu görmemiş gibi yapardı babasıyla pencerenin dışındaki saksıyı yoklarken,  ama perdeyi kapatırken yaptığı küçük bir el işaretiyle onu yarım saat daha o kaldırıma çivilemiş olurdu. Sonra baba giyinmiş, traşlı yüzüyle apartman kapısından çıkardı, Ayça dış kapıyı kapatıp yeniden pencereye koşmuş, perdeyi kaldırıp babasını bir kez daha uğurlamış olurdu o pencereden.  Beklemekten sıkılmazdı o, bu tür törenler hiç olmamıştı hayatında, izlemek hoşuna giderdi. 
Ayça artık pek gözükmüyordu pencerede. Birlikte dolaşmaya da çıkmıyordu onunla. Dolaşmak dediği de Kadıköy’de bol miktarda bulunan sokak aralarında bahçe duvarlarına ya da kaldırımlara oturmaktı, boş boş geleni geçeni seyretmekti.
Son günlerde Ayça evden çıkıyor, kaldırımda oturduğunu bildiği halde, hiç başını kaldırmadan aşağı yürüyor, hemen köşede onu bekleyen kayık tipli oğlanlarla buluşuyordu. Yanına gidip konuşmak istese de, elini oğlanın omzuna koyup yanaklarından öpmeden önce yetişemiyordu. Sonrasında ise anlamsız geliyordu seslenmek. Her seferinde aynı oğlan değildi buluştuğu, ama birbirine benzeyen tiplerdi hep. Hem ne önemi vardı ki,  babası haklıydı belki de,  bazı kadınlar  deniz, bazı kadınlar limandı. Ayça liman değildi demek ki!
Kendini yorgun bir gemi gibi hissediyordu şimdi; bazen az sonra suda dağılacak kağıttan gemi, bazen içine gürültücü insanların doluşmuş olduğu yolcu gemisi, bazen yaşlı bir balıkçının sakin sığınağı olmuş tekne, bazen mutlu homurtular çıkararak suyun yüzünde salınan bir motor… Ayça için ‘’görkemli bir yat’’ olması gerekiyordu ama Karaköy’e demir atanlar gibi. Dün anlamıştı bunu, Ayça o oğlanlardan biriyle arabaya binip gittiğinde. Babasını dinlerken aptalca bulduğu, o konuştukça oflayıp pufladığı lafların hepsi birden yerli yerine oturmuştu kafasında: Kadın ya denizdir, ya liman… Denizlerde gezecek,  arada bir, bir süre de  liman’da dinlenecekti erkek dediğin.  ‘’deniz misin, liman mı’’ yı akşam yazmıştı işte öfkeyle. Kartonun içine harfleri oyarken elini de kesmişti, hem de bile isteye: Sargı bezini hırsla çekip söktü, yeniden kanattı elini, gözlerini diktiği pencerede perde kıpırdar gibi olmuştu…

Fotoğraf: Çağla Öztek Kalafat
(Bu ergen öyküsü de fotoğrafa yazılmıştır)
(*) Çağla Öztek Kalafat'ın tweetir bu da.
 

6 yorum:

Adsız dedi ki...

Greetings! I know this is somewhat off topic but I was wondering if you
knew where I could find a captcha plugin for my comment form?
I'm using the same blog platform as yours and I'm having difficulty finding one?

Thanks a lot!

My web site :: samsonite luggage

Mesut KAYA dedi ki...

Yazıyı da okumadan geçemedim, pek güzel olmuş.. :)

Adsız dedi ki...

Hello! I know this is kinda off topic but I was
wondering which blog platform are you using for this site?
I'm getting tired of Wordpress because I've had problems
with hackers and I'm looking at options for another platform. I would be great if you could point me in the direction of a good platform.

My web blog: Sea Horizon

nergiz dedi ki...

for samsonite luggage :
search google please:) If you can't solve the problem, may be this link useful for you: http://smallbusiness.chron.com/adding-captcha-blogspot-29510.html …

nergiz dedi ki...

for Sea Horizon : I am an amateur blogger:) One of my friend open this blog for me. It's only need a gmail account.

Adsız dedi ki...

When someone writes an paragraph he/she retains the image of a user in his/her mind that how
a user can be aware of it. Therefore that's why this post is outstdanding. Thanks!

Feel free to visit my webpage :: path of exile store