Bir bölünme ve kapatılma yaşıyoruz, yıllara yayılacak bir kapatılma bu.
Hapisanelerde
tecrite karşı açlık grevleri bugün 41.gününde ve ‘’ben neden bir blog açıyorum’’
diye soruyorum kendime: Kapatılma, yalıtılma, bölünme, insanlar arasına
erişilmez uzaklıklar koyma giderek bir toplumsal durum haline dönüşüyor.
Dışardaki bölünmeden, yalıtılmışlıktan güç kazanan ‘'dışımızdaki dünya''nın egemenleri, bizim
sözcükler çattığımız harflere yazık ederek kurdukları E,M,F,L… tiplerinden
edindiği deneyimle bizi her yerde tek başına bırakıyor, sonra tek başına
yakalıyor, hücrelere, evlere, işyerlerine, alış veriş merkezlerine ve sosyal(!)
medya’ya hapsediyor. Modern hayat denilen şey duvarları yükseltiyor, kapı çalma
geleneğini yok ediyor, seslerle erişiyoruz birbirimize, ekranlarda görüyoruz
doğum günlerini, ölümler ertesinde anlamsız cümleler kuruyoruz
birbirimize beceriksizce. Yine de iyi ki ‘’yazı’’ var
diyorum, insan olmakla ilgili bir derdi olanların ulaşabileceği kalemler,
kitaplar, defterler, klavyeler var. İyi ki var! Hem bunun, hem de 8 güzel yılımı yılmadan, yanılmadan geçirmeme olanak sağlayan kitapların,defterlerin, mektupların ve insan yüzlerinin hatırına cümleler kurmak gerektiğine inanıyorum hala. Kitaplardan, öykülerden, romanlardan sözetmek, bilmediğimiz dillerden yapılacak çevirileri beklemek iyi geliyor. Kitaplar hakkında ''edemediğimiz'' sohbetler için burası Telafi Defterleri olsun istiyorum.
Aslında eski
bir defterim ve bu eski defterin içindeki eski bir yazımdan dolayı buranın adı ‘telafi defterleri’ oldu. Şimdi onu
yeniden okuyup cümle aralarına ekliyorum:
‘’… ve
ormanda yol ikiye ayrılır.’’ Ölü Ozanlar Derneği adlı filmde böyle bir cümle kuruludur.
İkiye ayrılan yollardan biri çok gidilmiş, belirgin, ‘’yol’’ tanımını hak eden
bir yoldur; diğeri çalılıklar arasında kendisini ‘’yol edeceklere’’ meşakkat,
korku ve heyecanla örülü bir maceranın davetiyesi gibi duran, az gidilmiş bir
patika.
Yazmak
benim için başlangıçta ilkiydi: üzerinde fazla düşünmeden, eninde sonunda bir
yere ulaştıracağı gibi bir önseziyle, benden öncekilerin bir devamı olarak… Ama
zaman içinde gördüm ki ister anayoldan yazmaya başlayın, ister patikadan, bu
iki yol mutlaka birbirine çıkıyor,
birbirine ekleniyor.
Paradoksal biçimde kişi çoğu kez kendisine bir mahremiyet
alanı, bir kişisel alan yaratmak için yazıyor, bunun için defterler açmanın
mahremiyetini tehlikeye atmak olduğu bildiği halde.
(…)Yazmak
bir noktadan sonra bu yitirilmişliğe, insanı hayattan alıkoyan bu kapatılmaya
karşı bir dirence dönüşüyor, yazmakla yaşamak birbirinin yerine geçiyor. Hatta
yazmak yaşamak oluyor bazen onun yerine. Gitmediğiniz yolları, inmediğiniz
istasyonları, çalamadığınız dost kapılarını, olamadığınız aşkları,
gerçekleştiremediğiniz düşleri yazmaya başlıyorsunuz. Ben bu türden yazıların
çok olduğu defterlere telafi defterleri diyorum.
Zamanla
bu ‘telafi etme’ çabası çalınanın yerine ‘cebinden koyma’ya dönüşüyor.
Yaşanılmayanın ya da eksik yaşananın yerine açılmış bu zihinsel oyuklardan,
boşluklardan sızıp yayılan yazılar acıtmaya başlıyor. Yazı yaşamın eksikliğini
telafi eden bir araçken, sürekli eksikliğini hissettiren, sürekli bir şeyleri
arayıp duracağımızı vurgulayan, telafi edemeyen bir araca dönüşüyor.
Son
zamanlarda neden yazdığımı, ne yazdığımı, aslında ne yazmak istediğimi
soruyorum kendime. Beni yazmaya iten ‘‘edebi kaygılar’’ değildi öteden beri.
Böyle bir kaygı edinmeye çalışıyorum. Ancak edebiyatla ilişkim ‘sıkı okur’
olmanın ötesine geçer mi kestiremiyorum. İçimde büyük büyük defterlerim var;
insanlardan, bir türlü beceremediğim, ilişkinin hep huzursuz tarafı olarak
kaldığım gündelik hayat ilişkilerinden kaçmanın bir olanağı olarak açılmış
defterler bunlar. Çoğu kez onlara yazıyorum. Dışımdaki defterlere yazmak ve
bunu birilerinin bakışına açmak kendimi sobelemek gibi geliyor biraz, kendi
sığınağımı tahrip etmek gibi… Ama zaman geliyor dışımızdaki defterlere sızmaya
başlıyor herşey, tutsam mı tutmasam mı diye düşünüp kalıyorum.
‘’Hep
huzursuz’’sanız önce kitaplara yaslarsınız gövdenizi, bir kitap ayracı gibi
gezer durursunuz. Sonra hiçbir yere yaslanmadan, dimdik ve hayatta kalabilmek
için, kendiniz olarak kalabilmek için defterlere koşarsınız. Yine de defterler
yetmez, asıl kayıt insanın zihnine ve bedenine düşülür çünkü. ‘’
Böyle
demişim yıllar evvel : şimdi daha büyük bir telafi defterim oldu. Daha çok
okuduklarımı yazmak isterim buraya: Bakalım ‘’okur ne okur, ne okumaz’’.
1 yorum:
Yorum Gönder